Atatürk ile ilgili Hatıralar-5

Babasının Tarlası

Bir gün bir köylü Atatürk’ün Orman Çiftliği hudutları içindeki bir tarlayı, kendi tarlasıymış gibi sürüyordu. Onu gördüler. İhtar ettiler, dinletemediler. Bunun üzerine Atatürk’e söylediler.
Atatürk teftişe çıktığı zaman o tarafa gitti. Yanındakiler toprağı sürmekte olan köylüyü göstererek:
“İşte budur!” dediler.
Atatürk yavaş yavaş ona doğru yürüdü. Yaklaşınca sordu:
“Burada ne yapıyorsun?”
Köylü gülümsüyordu. Son derece sevip saydığımız, fakat asla korkmadığımız bir insan karşısında nasıl durursak köylü de öyle duruyordu. Sakin bir sesle cevap verdi:
“Tarlayı sürüyorum.”
“İyi ama, bu tarla senin midir?”
“Değildir.”
“Kimindir?”
“Atatürk’ündür!”
Köylü bu cevabı vermekle suçu kabul etmiş oluyordu. Bu itibarla dava kaybolmuş demekti. Atatürk, kendi toprağına tecavüz edildiği için değil, haksızlık yapıldığı için sertlendi ve sordu:
“İyi ama, sen başkasının toprağını ona sormadan ve izin alınmadan sürülüp ekilmeyeceğini bilmiyor musun?”
Köylü hiç telaş etmiyordu. Aynı sükunetle dedi ki:
“Biliyorum, fakat benim bu tarlayı sürüp ekmeye hakkım vardır!”
Atatürk’ün kaşları çatıldı ve büyük bir merak ve hayretle ona sordu:
“Bu hakkı nereden alıyorsun?”
“Çok basit… Atatürk bizim babamız değil mi? İnsan babasının tarlasını sürüp ekerse kabahat mi işlemiş olur?”
Atatürk’ün yüzünde takdir ve sevgi duygularının en coşkununu anlatan engin bir gülümseme oldu, köylünün sırtını okşadı ve;
“Haklısın!..” diyerek uzaklaştı. 25

Atatürk ve Liman von Sanders

Mustafa Kemal Arıburnu kumandanıdır. İngilizler Anafartalar’a çıkmışlardı. Vaziyet buhranlı ve çok tehlikeli idi. Mustafa Kemal, Başkumandan vekili Enver Paşa’ya doğrudan doğruya müracaata mecbur kalıyor. Kendisini tatmin eden cevap alamıyordu. O sırada karargahı Yalova’da bulunan Liman von Sanders Paşa telefonla Mustafa Kemal’i arıyor. Muhavereye delalet eden Erkan-ı Harbiye Reisi Kazım Bey’dir. Liman von Sanders’in sorduğu sual şudur.
“Vaziyeti nasıl görüyorsunuz, nasıl bir tedbir-i tasarruf ediyorsunuz?”
“Vaziyeti nasıl gördüğünüzü çoktan size iblağ etmiştim. Tedbire gelince: Bu dakikaya kadar çok müsait tedbirler vardı. Fakat bu dakikada bir tek tedbir kalmıştır.”
Liman von Sanders Paşa soruyor:
“O tedbir nedir?”
Cevap katidir:
“Bütün kumanda ettiğimiz kuvvetleri tahtı emrine veriniz. Tedbir budur.”
Cevap müstehzidir:
“Çok gelmez mi?”
“Az gelir.”
Ve telefon kapanıyor. Pek kısa bir zaman sonra hadiseler, Liman von Sanders Paşa’yı kumanda ettiği kuvvetleri Mustafa Kemal’in emri altında vermeye mecbur etmiştir. 26

Mustafa Kemal Paşa ve Yunan Kuvvetleri Komutanı Trikopis

Bütün bu taarruz esnasında Gazi’nin yanında bulunan arkadaşlar, Yunan kuvvetleri komutanı General Trikopis’in başkumandan çadırına nasıl getirildiğini şöyle anlattılar:
“Trikopis, diğer esir kolordu ve fırka (tümen) kumandanları ile birlikte Gazi’nin huzuruna çıkarıldıkları vakit, hepsi çok heyecanlı ve bitkin halde imişler. Gazi, bunları oturtmuş, kendilerini teselli için bu gibi malubiyetlerin tarihte misalleri olduğunu, sevk ve idarede vazifesini bi hakkın yapmış iseler, vicdanen müsterih olabileceklerini söylediği zaman Trikopis:
“Askeri vazifemi tamamen yaptığıma eminim. Fakat asıl vazifemi maalesef yapamadım”diye intahar edemediğini anlatmak isterken Gazi:
“O size ait bir düşüncedir” diye sözünü kesmiş ve harita üzerinde:
“Şurada bir fırkanız vardı. Niçin onu şuraya almadınız. Filan yerdeki kuvvetlerinizi falan yere süreydiniz daha iyi olmaz mıydı?” gibi bazı tenkitler yapmış, Trikopis:
“Ben öyle hareket etmek için emir verdim. Fakat (yanındaki kolordu komutanını gösterirken) bu yapamadı!” demiş.
Bu görüşmeler olurken esir fırka kumandanı yavaşça yanında bulunan zabitlerimizden birine:
“Bizim ile konuşan bu general kimdir?” diye sormuş zabit:
“Başkumandan Mustafa Kemal” deyince adam hayrete düşmüş:
“Şimdi anladım biz niçin mağlup olduk! Bizim başkumandan İzmir’de vapurda oturuyordu!” diyerek derdini dökmüş. 27

Dinlemekten Zevk Alırım

Neşeli bulunduğu bir zamanı seçerek:
“Paşam…” demiştim, “şu danıştıklarının içinde bazen öyleleri var ki, şaşırıyorum. Bunların mütalaalarına nasıl olsa sonunda iştirak etmeyeceksin. Kararını önceden vermiş olduğun da malum… O halde, ne diye onları birer birer çağırıp karşısında söyletirsin?”
Atatürk, yüzüne alaycı bir eda ile bakıp şu cevabı vermişti:
“Bazen hiç umulmadık adamdan ben çok şeyler öğrenmişimdir; hiçbir kanaatı hakir (değersiz) görmemek lazımdır. Neticede, kendi fikrimi bile edecek olsam, herkesi ayrı ayrı dinlemekten zevk alırım.” 28

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here